22 Temmuz 2013 Pazartesi

Doğadan mutlu kareler

Doğayı sevmek bir başka güzel. Yaprakların kokusu, dokusu harika. Babaannemden öğrendiğim gibi çiçeklerle, ağaçlarla, yapraklarla hep konuşurum. Bu sıra domates biberlerimle konuşuyorum. Bana çok iyi geliyor. Bu dalların altında oturup eşimi öğlen yemeği için bekliyorum bazen. Ağaç gölge yapıyor ve o gölgenin altında bu yaprakları incelemek hoşuma gidiyor. 


Buna yaralı yaprak diyorum. Ona yakından bakmayı seviyorum. Geçenlerde çaydanlığın demliği taşırken düştü, başparmağım yandı. Bu yaprak da o yüzden bana benziyor gibi geldi. Bendeki yanık izinden onda da var diye düşündüm bakarken. Umarım onunkiler de benim yaralarım gibi çabuk iyileşir.


 Yaprakların ince liflerini seviyorum. Onlara vuran gölgelerden anlamlar çıkartmayı da öyle. 


Zavallı çiçek, sıcaktan ne hale gelmiş. Yine de biraz serinlettim kendisini hafif hafif belki yeniden hayata döner kim bilir.


Bu çiçeğin gövdesi aynı çizgi filmlerdeki canavar çiçekler gibi. Öyle çabuk insanın canını acıtıyor ve yapışıyor ki inanamazsınız. Bir de yapışkan bir şey. Kapkalın da gövdesi var. Yabani olduğu için çok da sıkı tutunuyor toprağa. Her seferinde beni kabartıyor dokunduğumda. O yüzden kimi zaman çok büyüdüklerinde kesiyorum köklerinden. Üzülüyorum ama ne yapayım sonra deli gibi kabartıyor beni. O yüzden bu çiçeğin gövdesini sevmiyorum sadece çiçek açan kısımları hoşuma gidiyor. 

Ofisin hemen girişindeki ağacın gövdesinden bir kesit. Hemen yanına eşimle adımızın baş harflerini kazıdık. Onu da bir ara çekmeliyim. Minicik bir alanda yazdık baş harflerimizi, seneler sonra bile burada olduğumuzu belki okuyan biri çıkar. 


Bu da canavar çiçeklerin gövdelerinden bir görüntü. Ayy gerçekten de canavar gibiler. Çok ürkünç ve batıcı. 


Bunlar da dikenlilere oranla bir o kadar narin ve uçuş uçuşlar. O yüzden çok seviyorum bu ismini bilmediğim minik yaprakları. Elinizi değer değmez dağılıyor. Aynı un kurabiyesi gibiler.



Bu tutuncu çiçeği hayretler içerisinde izledim durdum dakikalarca. Sanki bakır telden işlenmiş gibiydi. O kadar minik ve narin ki o da. Nereden düştüğünü bulamadım ama çamın hemen altında duruyordu. Daha önce çam ağacında böyle bir şeye rastlamadım ama başka bir yerden uçup da gelmiş olabilir. Onu alıp üzerine reçine döküp takı yapmayı düşünüyorum bakalım bu sefer başarabilecek miyim. Bu reçine olayı bayağı zormuş. İki sefer denedim ikisinde de istediğim gibi sonuç alamadım. Ama yılmak yok denemeye devam. 


Bu da çiçeklerin ve ağaçların kurumuş yapraklarının arasında duran bir yiyeceğin paketinin sadece bir kısmı. Bakmayın buradan güzel göründüğüne. Herkes yediğini yere fırlattığından ortalık berbat. Zaten Cezayir'de oldukça pis bir yer. Şantiyeyi ne kadar temiz tutmaya çalışsak da kendine engel olamayan insanları da engelleyemiyoruz ne yazık ki. Bende bu paketi çöpe atmadan evvel değişik bir açıdan fotoğraflayayım bari dedim. 

Şimdilik bu kadar. İnstagram fotoğraflarımı da buradan zaman zaman topluca paylaşmaya devam edeceğim. Herkese mutlu haftalar.

4 yorum:

  1. Bloglarina bayildim artik ben de takipcinim. Bu arada fotograflarin harika!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim. Beklerim, her zaman, büyük mutlulukla:)

      Sil
  2. Merhabalar,
    Fotoğraflara bayıldım.... Bloğunu da çok beğendim ve izlemeye aldım. Bana da bekliyorum. Güzel paylaşımlarda buluşmak dileğiyle. Sevgilerimi bıraktımmmm…..:))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim güzel sözleriniz için. Çok mutlu oldum. Ben de uğrayacağım. Kocaman sevgilerimle

      Sil

Kelimelerinizi paylaştığınız için minnettarım.