1 Temmuz 2012 Pazar

Bir zamanlar


Mantar yemeyi sevmeyen biri için mantarların görüntüsünü sevebilmek oldukça ilginç geliyor bana. Tadını hiç sevmem, ağzımda plastik çeviriyormuşum gibi bir hisse kapılırım ve mantarın yanındaki yemeğe lezzetini ve kokusunu bırakmasından da hiç haz etmem. Ama ne var ki mantar fotoğraflarına, çizimlerine, mantarla olabilecek daha pek çok şeye bayılırım, onlara dokunmayı da çok severim ve doğramak da müthiş güzeldir. Şu anda bıçağın onu parçalarkenki sesini bile duyduk kulaklarımda. 


İşte bunlar da bir Ankara fotoğraf gezisi sırasında çektiğim güzel mantarlar. Yukarıdaki sarı mantar makro çekim ama gerçekten kocamandı aynı ilk bakış sırasında verdiği izlenim gibi. 


Bu yerin adı Çamkoru. Doğası, renkleri, dokuları ile cennet gibi bir yer. Keşke daha uzun uzun gezebilme şansımız olsaydı. Bazen çantamı kapıp yollara düşesim geliyor bu fotoğraflara bakıp durdukça. İçimde daima yollarda olmak isteyen gezgin bir ruh taşıyorum. 


Burası da yazları kavuşmayı hasretle beklediğim kefken kayalıkları. Görülen yer Nihat Erim tepesi. Orayla ilgili şehir efsanesi durumuna gelmiş bir olay vardı ve ben ne zaman bu fotoğrafa baksam onu anımsarım. Oradan bir gün kocaman bir inek hem de tam köşeden aşağıya yuvarlanmıştı:) İnanın hatırlamıyorum, belki de hafızam bana oyun oynuyor veya böyle bir şey hiç olmadı!

Bugün 1 Temmuz olduğu için yazımı Kefken ile tamamlamak istedim çünkü eskiden Kefken'de 1 Temmuzlar çok eğlenceli geçermiş. Çok silik o zamanlar hatıralarımda, hayal meyal anımsıyor gibiyim. Yağlı direkler ve engeller, yüzme yarışları gibi aktiviteler oluyormuş, o koca direğin denize serilmesini hatırlıyorum az çok ve onun üzerinde durmaya gayret gösterenleri. Sonraları yelken yarışları da oluyordu, belki bu sene yine vardır. Ama artık orada da bazı şeyler eskisi gibi olmayacak. 

Gerçek hayattan sevdiklerimiz bir bir eksilse de; anılarımızda gün geçtikçe çoğalıyorlar. En güzel tarafı da bu!